Maliye Postası Dergisi
VERGİ UYGULAMASINDA İŞLETME GENEL GİDERLERİNİN HASILATTAN İNDİRİMİ KISITLANABİLİR Mİ?
Erdoğan ARSLAN
1.GENEL BİLGİ
1.1.Finansman gideri kısıtlaması, vergi mevzuatımıza ilk defa 1994 yılında girmiş, 8 yıllık bir süre kadar uygulanmıştır.(1) Bu müessese ikinci defa 6322 sayılı Kanunla yeniden yasalaştırılıp yürürlüğe konmuş fakat yürütme organının kısıtlama oranını 8 yıllık bir dönem için saptamamış olması nedeniyle uygulamada hemen hayatiyet kazanamamıştır.(2) Yapılmış olan bu yeni düzenlemenin gerekçesi, kısaca ‘firmaların finansman ihtiyaçlarını borçlanma yerine öz kaynakları ile finanse etmelerini teşvik etmek’ olarak ifade edilmiştir.(3) Finansman gider kısıtlaması, 03.02.2021 tarih ve 3490 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile kısıtlama oranının belirlenmesi üzerine ve 01.01.2021 tarihinden itibaren başlayan vergilendirme dönemleri kazançlarına uygulanmak üzere hayatiyet kazanmıştır.(4)
1.2.Finansman, özetle işletmenin ihtiyaç duyduğu fonların en uygun koşullarda sağlanması ve bu fonların en etkin bir şekilde kullanılması faaliyetidir. Bu faaliyet, işletme sermayesinin sağlanmasını da kapsar. Ancak işletmenin esas sermayesi, işletme sahibi veya sahipleri tarafından işletmeye karşılıksız ve işletme ömrü süresince konmuş olduğundan, bu sermayenin muhasebe kayıtlarına yansıtılması yönünde katlanılan bir gider yükünden veya maliyetinden bahsedilemez.(5) Finansman giderleri ise işletme tarafından ihtiyaç duyulan fonların (kaynak/para) işletme dışından ve kullanma maliyetine katlanmak suretiyle sağlanması sonucunda ortaya çıkar. Özellikle konuya muhasebe açısından yaklaşıldığında işletme bilançosunun aktifindeki varlıkların mevcudiyeti, pasifte nitelikleri belirtilen yabancı kaynaklar ve öz kaynaklarla sağlanmıştır. Sonuçta finansman giderleri, işletmedeki yabancı kaynakların işletmede bulundurulması ve kullanılmasının dönemsel gider ve maliyetidir ki bunlar işletme yazınında faiz, komisyon, prim, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında anılmaktadır. İşletmedeki esas sermaye özkaynaklar arasında yer alır ancak özkaynaklar sadece esas sermayeden oluşmaz. Özkaynaklar içinde sermayenin dışında geçmiş yıl ve cari yıl kârları, yedek akçeler vb. fonlar da vardır. Özellikle temettü (kâr) dağıtımı, sermaye azaltımı gibi işlemler de işletme kaynaklarının karşılıksız işletme dışına çıkışını sağlar.
1.3.Finansman giderleri, temelde paranın bir zaman değerinin bulunmasından kaynaklanmaktadır. Paranın bir zaman değerinin olması, toplumda çok iyi anlaşılmış bir konu değildir. Oysa ekonomik değeri olan bir unsurun belli bir dönem için bir başkasının kullanımına ve faydalandırılmasına bırakılmasının sahibi yönünden en azından bir alternatif (fırsat) maliyeti vardır. Diğer bir ifadeyle malik o ekonomik değere ihtiyaç duyduğunda onu kullanmaktan mahrum kalacak, ihtiyacını kendi ekonomik varlığı ile gideremeyecektir. Esas itibariyle toplumda örneğin başka birinin kullanımına bırakılan bir ev ya da otomobil için kullanım hakkından vazgeçilmiş olması nedeniyle kullanandan kiralama bedeli alınması olağan karşılanmaktadır. Buna mukabil sosyolojik nedenlerle borç para verilmesi halinde karşılığında faiz talep edilmesi çok hoş karşılanmamaktadır. Oysa piyasa ekonomisi geliştikçe kişide yüklü bir miktar paranın servet olarak tutulmasının onu muhafaza etmek bakımından sahibi için bir risk oluşturduğu gibi(6) piyasada oluşan ekonomik fırsatları kendi lehine değerlendirmek bakımından da birçok ekonomik menfaat ve imkân sağlayabileceği bir gerçektir. Dolayısıyla alınan veya verilen paranın o günkü kullanım hakkından vazgeçilmesinin bir bedeli vardır ve paranın zaman değerinden kaynaklanan bu bedele genel anlamda faiz denmektedir. Kısaca faiz, para sahibi açısından finansman gelirlerinin, parayı ödünç alan bakımından finansman giderlerinin anasıdır.
1.4.Nihayetinde nakit para, kâğıt veya madeni nitelikte olsun, fiziki olarak itibari değerli bir varlıktır. Bu yüzden nominal (üzerinde kayıtlı olan) birim değer itibariyle işlem görür. Ancak paranın bu değeri (satın alma gücü), piyasadaki para ve mal miktarlarının arz oranlarına göre her zaman değişebilir. Diğer bir ifadeyle ekonomide yaşanan enflasyon (para arzı > mal arzı), paranın mallar karşısındaki değerini yani satın alma gücünü devamlı olarak düşürür. Ancak bu durumda da paranın zaman değerinin olmadığı anlamına gelmez. Aksine enflasyon, paranın zaman değerini sadece nominal olarak enflasyon kadar arttırır. Dolayısıyla bir ekonomide piyasa faiz oranı enflasyon oranı kadarsa, bu ekonomide gerçekte paranın bir zaman değerinin olduğundan bahsedilemez. Yani enflasyon oranı piyasa faiz oranından yüksekse negatif faiz oranı var demektir ki bu durumda borç para veren parasını bir başkasına kullandırması karşılığında gerçekte bir menfaat elde etmediği gibi aksine borcunu tahsil ettiğinde, satın alma gücü borç verdiği zamana göre nispeten kaybolmuş (eksik) değerli olarak da tahsil edecektir. Bu durum enflasyonun borç alan için ne kadar cazibeli, borç veren için ne kadar caydırıcı bir işleve sahip olduğunu ve ticarette kurulan dengeyi tarafların iradesi dışında çarpıtarak bozduğunu göstermektedir.
1.5.Sermaye bir işletmede vazgeçilemez bir üretim faktörüdür. Bu itibarla bir işletmenin kurulabilmesi ve faaliyete geçirilebilmesi güçlü bir sermayesinin varlığına bağlıdır. Aksi takdirde işletmenin gereksinim duyduğu üretim araçlarının tümünün işletmeye sağlanması, işletme üretim çarklarının döndürülmesi mümkün olmaz. Finansman bakımından sermaye, işletmelerin borç olarak sağladıkları kaynakların dışında kalan, kurucu ortakların koyduğu veya hisse senedi satın alanların sağladıkları kıymetleri, teşebbüsün yarattığı karşılıkları, yedek akçeleri, dağıtılmamış kârları ve benzeri ödeme güçlerini ifade eder.(7) Dolayısıyla bir işletmenin güçlü bir sermayeye sahip olması, özellikle borçlarından sermaye ile sınırlı sorumlu olan sermaye şirketleri alacaklıları için bir güvence oluşturur. Bu yüzden özellikle tüzel kişiliği olan sermaye şirketleri için yasalarla(8) asgari sermaye şartının varlığı ön koşul olarak aranmıştır.(9) Nedeni de sermaye şirketlerinde şirket tüzelkişiliğinin borçlarından dolayı alacaklılarına karşı hukuken şirket sermayesi ile sınırlı olarak sorumlu olmasıdır.
1.6. Finansman gideri kısıtlamasının, yürürlükteki mevzuata göre “kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma münhasır olmak üzere, yatırımın maliyetine eklenenler hariç, işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10’u” kadar olduğu belirlenmiştir. Bu uygulamanın yasalaştırma gerekçesine göre ulaşılmak istenen amacın “firmaların finansman ihtiyaçlarını borçlanma yerine öz kaynakları ile finanse etmelerini teşvik etmek” olduğu ifade edilmiştir. Oysa kanaatimize göre Kanunla belirlenen hedefle bu hedefe (işletmedeki yabancı kaynaklarla öz kaynakların en azından eşit tutarda olmasına) uluşmak için Kanunla belirlenen araç (finansman gider kısıtlaması) arasında hem elverişsizlik hem de hukuksal uygunsuzluk bulunmaktadır. Makale bu yaklaşımla konuyu kaba hatlarıyla tartışmak ve değerlendirmek amacıyla hazırlanmıştır.
2. FİNANSMAN GİDERLERİ KISITLAMASININ HUKUKİ NİTELİĞİ VE SONUÇLARI
2.1.Finansman gideri kısıtlaması, madde hükmü gerekçesinden öyle anlaşılmaktadır ki işletmelerin borçlar/öz sermaye yapısını borçlar aleyhine fakat öz sermaye lehine değiştirme gayesi gütmektedir. Ancak bu yapının ne ölçüde ve ne kadarlık bir sürede değiştirilmek istendiği konusunda açık bir belirleme yapılmamıştır. Bununla beraber finansman gideri kısıtlaması müessesesi “yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelere” bir yükümlülük olarak getirildiğine göre, uygulama hedefinin yabancı kaynakları öz kaynaklarından yüksek tutarda olan işletmelerde en azından (yabancı kaynaklar/öz kaynaklar) yapısının (1) olarak hesaplandığı seviyeye kadar uygulanması hedeflenmiştir denebilir. İşletmelerde yabancı kaynak ve özkaynak değerlerinin birbirine eşit ya da özkaynak lehine daha yüksek olan bir değerle oluşturulması bu anlamda Kanunun hedefidir. Elbette işletmenin böyle bir finansal yapısı işletmeden alacaklı olanlara alacakları için önemli bir güvence sağlayacak, işletmelerin iflas risklerini azaltacaktır. Ancak bu durum, Anayasada öngörülen planlı ekonomik kalkınma yönünden doğrudan “millî tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler” anlamında bir nitelik arz etmez.(10) En azından finansman gideri kısıtlaması, Anayasada belirtilen ülkenin planlı ekonomik kalkınma-gelişme boyutları ile ilgili tedbirler bakımından doğrudan ilgili bir araç değildir. Aksine “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. … Devlet, özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri” almakla görevlidir.(11)
2.2.Finansman gideri kısıtlaması, işletmenin yabancı kaynaklar/özkaynaklar yapısının (1) ya da (1)’den küçük bir orana çekilebilmesi için kullanılan bir araçtır. Bu araç, normalde olması gereken bir finansal yönetim ya da ticaret hukuku temelli bir araç değil aksine vergi bazlı bir araçtır. Elbette işletmenin yabancı kaynaklar/özkaynaklar yapısının öz kaynaklar lehine değiştirilmesi için öngörülen finansman gideri kısıtlamasının işletme faaliyetlerini vergi yönünden ödüllendiren mahiyette teşvik edici bir niteliği bulunmamaktadır, aksine müessese işletmeye ek vergi yükü getirmekte olduğundan caydırıcı/cezalandırıcı bir mahiyettedir. Kanunun amaçlamış olduğu durumu gerçekleştirmek için de safi kazancın hesaplanmasında normalde yasalarda “gider indirimi olarak kabul edilen bir unsurun” kanunla belirlenmiş olan “belli bir kısmı,” “kanunen kabul edilmeyen bir gider sayılmakta” ve bu kısma isabet eden tutarda giderin faaliyet hasılatından indirimine izin verilmemektedir. Sonuçta vergilendirilecek gelirin elde edilmesinde fiilen yapılmış olan giderin bir kısmının hasılattan indirimi engellenmekte ve bu yolla işletmenin doğrudan ve sadece vergi yükü arttırılmış olmaktadır. Örneğin bir işletmenin yabancı kaynakları 70 birim, özkaynakları 30 birim ise (70-30=)40 birim özkaynakları aşan bir yabancı kaynak var demektir. Eğer bu işletmede dönem faiz giderleri 20 birimse, yabancı kaynaklar tutarına isabet eden faiz gideri (20 x40/70=)11,43 birim olacağından kanun uyarınca indirilemeyecek faiz gideri de (11,43 x 1/10=)1,14 birim olacaktır. Bu tutar kadar işletmenin geliri sadece kanun uyarınca sanal olarak artmış olacak, işletmenin tabi olduğu vergi oranı kadar da katlandığı vergi yükü artmış olacaktır.
2.3.Finansman gideri kısıtlamasında indirimi kanunen kabul edilemeyen gider niteliğinde görülen işletmenin faiz giderleri, Kanunun indirilecek giderler arasında saydığı “ticari (kurum) kazancın(ın) elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderler” mahiyetindedir(12) ve ilke olarak da safi ticari ve kurum kazancının saptanmasında indirim konusu yapılmaktadır. Dolayısıyla gelir vergisi ve kurumlar vergisinde uygulanan finansman gideri kısıtlaması, indirim konusu yapılmış finansman giderlerinden indirim miktarı kısıtlanan kısmına isabet eden faiz giderleri çıkarılarak çıkarılan gider tutarı kadar fiktif (hayali) olarak vergilendirilecek gelir yaratılmaktadır. Uygulama, indirimi kısıtlanan faiz giderleri için hem indirim yapma hem de indirim olmaktan çıkarma gibi birbiriyle tamamen çelişik bir uygulamadır. Bu çelişki, öngörülen kısıtlamanın amacı ne olursa olsun hukuken de açıklanamaz. Zira ortada kanunla öngörülmüş olsa dahi iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutat olamayan bir durumun(13) varlığı söz konusudur. Bu yolla hasılattan indirilebilecek genel gider mahiyetinde olan faiz giderlerinin sadece bir kısmı, gelecekte işletme öz kaynaklarını arttırsın diye kanunla ‘kanunen kabul edilmeyen gider’ olarak değerlendirilmektedir.(14) Böyle bir vergi teşviki, normal ve mutat nitelikte bir uygulama değildir.(15) Çünkü böyle bir durum, aynı işlemin hem gider olması hem de gider olmaması anlamına gelmektedir. Aynı şekilde böyle bir durum, vergilendirmede vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyetinin esas olduğu yönündeki yasa kuralına da aykırılık teşkil etmektedir.(16) Nitekim finansman gideri kısıtlaması, işletmenin gerçek faaliyetlerinden doğan safi kazancın vergilenmesi gerekirken, aksine bir tutumla işletme gerçeklerinin dışında ve varsayıma dayalı olarak finansman giderlerinin bir kısmı yokmuş gibi bir işleme tabi tutulmakta, işletmenin haksız ve yersiz olarak daha fazla vergi ödemesine sebep olunmaktadır.
2.4.Finansman gideri kısıtlaması uygulaması ile işletmenin sahip olduğu(17) gelir ve giderlerine dolayısıyla da elde ettiği kazanca kanunla doğrudan müdahale yapılmıştır. Ancak Anayasaya göre özel mülkiyet hakkına kamu yararı adına ancak kanunla müdahale edilebilir.(18) Dolayısıyla müdahale kamu yararı varsa meşrudur.(19) Bu meşruiyet de kamu menfaati ile özel menfaat arasında adil bir dengenin kurulması halinde geçerlidir.(20) Olayımızda kanunla faiz giderlerinin kısıtlanması yoluyla vergilendirilecek gelirin sonuçta da vergi yükünün suni biçimde arttırılmasının doğrudan genel çıkarlara/kamunun yararına hizmet ettiği hiçbir şekilde söylenemez. İşletmenin faiz giderlerinin kısıtlanması sonucunda işletmenin vergi yükünün artmasından dolayı doğrudan özel somut bir kamu yararı da artmaz. Tüm vergiler zaten kamunun giderlerini karşılamak (kamu yararı) için tahsil edilir; finansman gideri kısıtlaması yoluyla alınan ek verginin, nitelik itibariyle işletmede alınan vergiden ve genelde işletmelerden alınan diğer vergilerden herhangi bir farkı yoktur. Yani bu yasa hükmünün uygulanması işletmeler arasında sadece haksız olarak katlanılan vergi yükü farklılıkları yaratır. Eğer finansman gideri kısıtlaması yoluyla işletmelerin öz kaynaklarının arttırılması öngörülüyorsa bunun işletmelerin asgari sermaye miktarlarını kanunla belirlemek, öz kaynakların artmasını vergisel imkânlar tanınarak teşvik etmek vb. gibi daha somut ve kısa yoldan amaca hizmet eden yöntemleri vardır. Bu yöntemler yerine finansal gider kısıtlaması yoluyla tarafların özgür iradeleriyle serbestçe hukuken akdedilmesi öngörülen karz sözleşmelerinin akdedilmesi cezalandırılmakta, işletmelerin vergi yükünü arttırmak suretiyle “pire uğruna yorgan yakmak” kabilinden işletmelerin karz sözleşmesi yapma hürriyetlerine müdahale edilmek istenmektedir ki bu durum hukuken ve kanunen de mümkün değildir.(21)