Maliye Postası Dergisi
VERGİ HUKUKUNDA MUVAZAA İŞLEMLERİ
Ercan Serdar TOKSOY
MUVAZAA KAVRAMI VE TÜRLERİ
Muvazaa kelimesi, Arapça kökenli bir kelime olup, kök bakımından “vaz” kökünden türetilmiştir. Anlamına bakıldığında; bahse girişmek, gerçeğe aykırı davranış ve işlemlerde bulunmak gibi anlamlarının(1) yanında; danışık, danışıklılık, sahte muamele anlamına da gelmektedir.(2) Muvazaa kavramının ulaşılan en eski tanımı Hocaeminzade Ali Haydar tarafından 1316 yılında yapılmıştır. Bu tanıma göre muvazaa, iki kişinin bir kötü niyet ve amaç ile aslı olmayan bir tasarrufu açıklamak için gizli bir yerde aralarında sözlü olarak kararlaştırdıktan sonra bahsi geçen tasarrufu açıklaması ve inşa etmesidir. (3)
Hukuki açıdan değerlendirdiğimizde de muvazaa kavramının benzer şekilde tanımlandığını görmekteyiz. Türk Hukuk mevzuatında muvazaa kavramı ve uygulamaları ile ilgili direkt bir düzenleme bulunmamakla birlikte bu kavramın genel çerçevesinin doktrin ve yargı kararları kapsamında oluşturulmuştur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinin birinci fıkrasına göre, “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmüyle muvazaanın dolaylı olarak hüküm ve sonuçları düzenlenmiştir.
Muvazaa kavramı genel anlamda değerlendirdiğimizde mutlak muvazaa ve nispi muvazaa olmak üzere ikiye ayrılır. Üçüncü kişileri aldatma kastı ile görünürde işlem yapan tarafların, gerçek iradelerine uyan ayrı bir gizli işlem olmaması durumuna mutlak muvazaa veya adi muvazaa denir.(4) Tarafların muvazaalı işlemin arkasına gizli bir işlem gizlemelerine, başka bir deyişle görünen işlemin arkasında gizli bir anlaşmanın hüküm ve neticelerinin meydana gelmesi hususunda anlaşmalarına nispi veya mevsuf muvazaa denir.(5) Sözleşmenin niteliğinde yapılan nispi muvazaada taraflar; görünürdeki işlemi, gizli işlemin niteliğini tamamen değiştirmek amacıyla yaparlar. (6) Görünürdeki işlemin taraflarca gerçekten yapılmak istenmesine karşılık, sözleşmenin konusu veya şartları bakımından gerçek iradelerinden farklı bir işlem yapılması, sözleşmenin konusunda veya şartlarında nispi muvazaa olarak adlandırılır.(7) Bu muvazaa türünde, işlemin tamamı yerine belirli yerlerinde işlem yapıldığı için bu durum “kısmi muvazaa” olarak da değerlendirilebilir. Sözleşmenin taraflarında yapılan nispi muvazaada ise, görünürdeki işlemden faydalanan kişinin yerine başka bir kişinin bu işlemden yararlanması gerekir.
Muvazaanın hukuki yaptırımını doğru bir şekilde anlayabilmek için durumu görünürdeki işlem ve gizli işlem bakımından ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Görünürdeki işlem bakımından bakıldığında yaptırımı yok hükmünde değerlendirmek daha doğru olacaktır. Muvazaalı işlemlerde iki tarafın bir irade beyanı oluşsa da, bu iradeler sadece gizli işlemi perdelemek için görünürde bir işlem yapma maksadıyla gerçekleşmektedir. Oluşan karşılıklı iradenin de hukuki netice doğuracak bir işlem yapma yönünde yönelimi olmadığı için, yok hükmünde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Gizli işlem konusunda üzerinde durulması gereken en önemli husus şekil konusudur. Taraflar muvazaalı işlem yaparken aralarındaki gizli sözleşmeyi kanunun emrettiği şekil şartlarına uygun olarak yapmaları gerekmektedir. Aksi halde şekil şartına uymayan bir sözleşme geçersizdir. Örneğin bir taşınmaz için taraflar aralarında bağışlama konusunda sözlü ve yazılı şekilde anlaşmalarına rağmen, görünürde bunu satış sözleşmesine konu ettikten sonra, tapuda devir yapıyorsa, burada yapılan bağışlama sözleşmesi de geçersizdir. Çünkü Türk Borçlar Kanunu 288. maddenin ikinci fıkrası ve Türk Medeni Kanunu’nun 706. maddesi kapsamında taşınmazların mülkiyet devri sadece tapuda resmi şekil ile yapılabilir. Bu sebeple yapılan bu gizli sözleşme, resmi şekil şartına uyulmaması sebebiyle kesin hükümsüzdür.(8)
TÜRK VERGİ HUKUKUNDA MUVAZAA İŞLEMLERİ
Muvazaa ancak vergilendirme ve buna bağlı olarak işlemler açısından değerlendirildiğinde vergi hukuku açısından ele alınmaktadır. Diğer durumlarda ise özel hukukun kapsamına girmektedir. Bu ayrım yapılırken muvazaa işlemini yapan kişilerin, muvazaa işlemini hangi amaç ve yöntemlerle yaptığı ve hangi işlemi gizlediği gibi kriterler göz önüne alınarak durum değerlendirilmelidir. Muvazaanın vergisel açıdan en çok rastlanılan şekillerini; satış şeklinde gösterilen bağışlama işlemleri, borç verme ve ödeme şeklinde gösterilen bağışlama işlemleri, ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi gösterilen bağışlama işlemleri, tapuda satış bedelini düşük gösterme işlemleri ve kira bedelini düşük gösterme olarak sayıp sıralayabiliriz.
Satış şeklinde gösterilen bağışlama işlemlerinde devreye 7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu girmektedir. Kişilerin yapacağı bir bağışlama sözleşmesindeki taşınır veya taşınmaz mal, bu verginin konusunu oluşturur. Bu tür muvazaa işlemleri, niteliği itibariyle değerlendirildiğinde nispi muvazaaya girmektedir. Bu tür muvazaalı işlemlerde; taraflar arasında yapılan işlem, bağışlama sözleşmesi iken; görünürde yapılan işlem ise satış sözleşmesidir.
Borç para verme işleminin hukuki mahiyeti, Türk Borçlar Kanunu’nun 386. maddesinde tanımlanan tüketim ödüncü sözleşmesidir. Tüketim ödüncü sözleşmesi, alacaklının bir miktar para veya tüketilebilen bir şeyi borçluya devrettiği, borçlunun da aynı nitelik ve miktarda aldığı şeyi geri vermeyi üstlendiği bir sözleşme türüdür.(9) Kişilerin bağışlama işlemlerinden doğan Veraset ve İntikal Vergisi yüküne katlanmamak için yaptıkları bu işlem, görünürde borç para verme yani tüketim ödüncü sözleşmesi şeklinde göstermeleri de vergi hukukunda yapılan bir muvazaa türüdür.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi karşılıklı bir sözleşme olması sebebiyle sözleşmeye konu olan eşya, verginin konusuna girmemektedir. Bu nedenle yapılan bu tür muvazaa işlemi, tarafların aralarındaki bağış işleminden dolayı Veraset ve İntikal Vergisinden kurtulmak için bağış olan işlemi ölünceye kadar bakma sözleşmesi olarak göstermelerinden oluşmaktadır.