Diğer Haberler
Özel sektörün eurobond ihraçlarında KDV alınıp alınmayacağına ilişkin düzenleme
Vergi uzmanları, tahvil faizi elde eden yatırımcıların, bu gelirlerinin bir sermaye piyasası aracına yapılan yatırımdan kaynaklandığını, bu gelirlerin bir ‘finansman hizmet bedeli’ olarak nitelendirilmemesi gerektiğini ifade ediyor. Uzmanlar, geçmişte mevduat işlemlerinden vergi alınmasına yönelik vergi tarhiyatının, mevduat faizinin ‘finansman hizmeti bedeli’ değil ‘ yatırım geliri’ olduğu gerekçesiyle Danıştay tarafından iptal edilmesini de örnek gösteriyor.
Ayrıca, Sermaye Piyasası Mevzuatı uyarınca Türk şirketlerince tahvil ihracının önünü açan düzenlemeler yapılarak tahvil ihracı teşvik edilirken, ihraçtaki vergi yüklerini en aza indirgemek için damga vergisi istisnası getirilmişken, ek KDV maliyetinin bu amaç ile örtüşmediği uyarısı da yapılıyor. Böyle bir adımın şirketlerin sermaye piyasası yoluyla uzun vadeli finansman temin etme imkanını daraltacağını, geriye tek finansman seçeneği olarak yine banka kredisinin kalacağına işaret ediliyor.
Vergi uzmanlarının büyük bölümü, konu ile ilgili olarak Katma Değer Vergisi Kanunu’nda bir değişiklik dahi yapılmasına gerek olmadığını, kanunda zaten KDV’den istisna edilmiş olan ‘tahvil teslimleri’nin ikinci el alım satımları yanında, tahvillerin doğal parçası olan faiz ödemelerini de kapsadığını, Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1985 yılından bugüne kadar geçen 30 yıl boyunca tahvil alım-satım ve faiz ödemelerinin KDV’ye tabi olmadığı şeklinde yapıla gelmiş yorumun 30 yıl sonra değiştirilmesini gerektirecek bir neden bulunmadığını belirttiler.
Ekonomi politikalarıyla çelişkili
“Mali piyasa araçlarıyla tasarrufların özendirilmesi, vergi maliyetlerinin azaltılarak sermaye piyasasında yatırımların cazibesinin arttırılması ve böylece sermaye piyasasının gelişmesinin ve işletmelerin daha ucuz ve uzun vadeli finansman sağlayabilmesi” ifadeleriyle özetlenen ekonomi politikalarıyla eurobond ihraç gelirlerinin KDV’ye tabi olmasının çeliştiğini vurgulayan kaynaklar, şöyle konuştu: “Tahvilin bir finansman hizmetine indirgenerek, faiz ve kupon ödemelerinin KDV’e tabi tutulması, finansman ihtiyacında olan şirketlerimize, ihraç anında öngörülemez ek vergi yükü yaratacaktır. Şöyle ki, gerek yurtiçi gerekse yurtdışında yapılan ihraçlarda, bir sermaye piyasası aracı olan tahviller, ikincil piyasalarda sürekli olarak el değiştirirler. Faizin KDV’e tabi tutulması faiz ödeme tarihinde (kupon tarihi veya vade tarihi gibi) tahvilin hukuki mülkiyetinin kimde olacağı başlangıçta ihraççı tarafından bilinemeyeceğinden faizin üzerine %18 gibi ciddi ek bir maliyetin ortaya çıkıp çıkmayacağı hususunda bir öngörülemezlik durumu doğuracaktır. Oysa Anayasa Mahkemesinin sandıklar ile ilgili içtihatından da görüleceği üzere, “öngörülebilirlik” hukuk devleti açısından vaz geçilmez bir kriterdir.”
Kulislerde bu tartışmanın aslen, kredi alındığında kredi faizi üzerinden KDV uygulanması nedeniyle, önceden belirlenmiş belli ve çoğu zaman da sadece ihraççı şirket ile ilişkili bir kişiye tahvil ihracı suretiyle KDV’nin önlenmesi amacıyla, yurtdışında yapılan ihraçlardan kaynaklandığı ifade ediliyor. Bu sorunu gidermenin başka teknik yollarının düşünülmesi gerektiğini ifade eden bazı uzmanlar ‘Pire için yorgan yakmayalım’ diyorlar.