Maliye Postası Dergisi
MUKADDİME’DEN (İBN-İ HALDUN:1332-1406) GÜNÜMÜZ İKTİSADİ GELİŞMELERİNE VE KAMU MALİYESİNE BİR BAKIŞ
Tolga ERTEM
GİRİŞ
Çalışmamızın özünü oluşturan ve bir çıkış noktası gösteren 7 ciltlik dünya tarihi Kitâbu’l-İber ve onun giriş kitabı olarak düşündüğü Mukaddime’yi(1) yazan İbn-i Haldun; modern historiyografinin, sosyolojinin ve iktisatın öncülerinden kabul edilen 14. yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçisidir.(2) Ayrıca İslam aleminde Liberalizm ilkelerini kitaplarında bulunduran ilk Müslüman düşünürdür. “Toynbee, ondan “herhangi bir zamanda, herhangi bir ülkede, herhangi bir zihin tarafından yaratılmış en büyük tarih felsefesinin sahibi” diye söz eder. Hitti’ye göre İbni Haldun, İslam’ın en büyük tarih felsefecisidir. Claude Huart, Italo Pizzi, Reynold Alleyne Nicholson (Arap Edebiyatı tarihçileri), T. J. de Boer (İslam-Arap felsefecisi), William Muir, August Müller (İslam tarihçileri), Eduard Meyer, Yves Lacoste (tarihçiler), ondan övgüyle söz ederler.”(3) Maliye politikaları ve vergi uygulamaları ülkelerin gelişmişlik seviyelerine, yönetiliş sistemlerine ve toplumun sosyo-ekonomik yapısına göre farklılıklar göstermektedir. 7 asır öncesine ışık tutan Mukaddime adlı eserde değinilen iktisadi ve mali konulara günümüz devletlerindeki gelişimi, düzenlemeleri, modern iktisatçılar ile karşılaştırmaları ve vergi uygulamaları üzerinden yaklaşılmış olup bu bağlamda ortaya koyduğumuz fikir ve değerlendirmeler ile çalışmamız tamamlanmıştır.
1.MUKADDİMEDEN İKTİSAT, KAMU MALİYESİ VE EKONOMİK HAYAT
İbn-i Haldun ve yaşadığı çağı aşan eseri Mukaddime; sadece kendi bulunduğu coğrafyayı ve o coğrafyanın insanlarını değil hemen hemen kendilerinden sonra gelen tüm devletleri ve düşünürlerini etkilemişlerdir. Çalışmamızın 3.Bölümünde değinecek olacağımız İbn-i Haldun ve Mukaddime ile dünya ekonomi-iktisat düşünürlerinin fikirleri ve eserlerinin karşılaştırmalarından önce bu bölümde İbn-i Haldun’un ekonomi ve kamu maliyesine ait fikirlerini ortaya koymak çalışmamızı daha sistematik ve anlaşılır hale getirecektir.
1.1. Vergiler, Vergilerin Azlığı ve Çokluğu Hakkında
Mukaddimede “Vergiler, Vergilerin Azlığı ve Çokluğu Hakkında” faslının giriş bölümünde ‘ Bil ki, devletin başlangıcında halka yüklenen vergiler az, ancak toplanan vergilerden elde edilen yekun çoktur’ der. Devamında da devletin vergi politikasının devlet ilerledikçe nasıl şekillendiğine dair açıklamalar getirir.
Devletin başlangıç döneminde, tebaaya yüklenen vergi miktarı ve mali yükümlülüğü azdır. Devlet tebaaya karşı daha hassas ve merhametle yaklaşmaktadır. Devletin ilerleyen dönemlerinde ise tam tersine giderek vergi tarh miktarı çok, tahsilat miktarı ise az olmaktadır.
İbn-i Haldun devamında tebaadan alınan vergilerin azalması ile birlikte ekonomik faaliyetlerin canlanacağını açıklamaktadır. Ödenen vergilerin azlığından memnun olan halk, ekonomik faaliyetlerde bulunmaya şevk duyacaktır. Kendi deyimiyle ‘ülke mamur hale gelip kalkınır, üretim artar ve müreffeh bir yaşama kavuşulur. Ülke mamur hale gelip kalkınınca da vergi alınacak malların sayısı artar ve böylece elde edilen toplam vergi çoğalır.’
Bu konunun devamında ise, ‘devletin gelişip büyüdükçe kuruluş döneminde uyguladığı vergi politikasının aksi bir durum söz konusu olacaktır’ der. Bedevî topluma ait yaşayış tarzının, zamanla özelliklerini yitirmeye başlaması, devleti idare edenlerin lükslerinin ve ihtiyaçlarının artışına bağlı olarak lüks tüketim mallarına olan taleplerinin artması devletin giderlerini artıracak, sonucunda da üreticilere yüksek oranlı vergi tarifelerinin uygulanmasına neden olacaktır. İbn-i Haldun bunun bir kısır döngü halini almasını şöyle açıklar: ‘Ödeme gücünü kaybeden tebaanın üretimden el çekmesi ile vergi mükellefleri de azalacaktır ki bu da devletin gelirlerinin azalması demektir. Ancak devletin gelirlerinin giderlerini karşılayamaması sonucu, devlet yöneticilerinin vergileri bir kez daha artırmasına yol açar. Sonucunda vergi miktarları çok yüksek bir hal alır. Böylece toplam vergi gelirlerinin artırılması düşüncesi ile vergi oranlarının artırılması, ülkenin kalkınması için halkın üretime katılmaya isteksiz bir hale gelmesi sonucunu doğurur ki, bu durum ülkenin ekonomik istikrarını, dolayısıyla da siyasi istikrarı etkileyerek, umrânın gerilemesine yol açacaktır. Bu durum İbn-i Haldun’un vergiye bakışını siyasi ve sosyal olaylarla da bakışını ortaya koyar.
1.2. Devletin Ticaretle Meşgul Olması Halka Zarar Verir ve Vergi Gelirlerini Düşürür
Mukaddimede “Devletin Ticaretle Meşgul Olması Halka Zarar Verir ve Vergi Gelirlerini Düşürür” faslında, ‘Devlet hayvancılık ve ziraat yapar, elde ettiği ürünlerin satışıyla piyasaya girer ve böyle yapmakla da vergileri ve gelirleri arttırdığını düşünür. Oysa devletin böyle bir şeye başvurması çok büyük bir yanlış ve pek çok açıdan halkın zarar etmesine sebep olmaktadır’ der. Devamında da ‘her şeyden önce çiftçilerin ve tacirlerin hayvanlarının ve ticari mallarının alım satımı konusunda sıkıştırılmalarının onları zor durumda bırakacağına dair açıklamalar getirir.
İbn-i Haldun Mukkaddimesinde; devleti yönetenlerin iktisadi hayata doğrudan müdahalede bulunarak, ticari iş ve işlemlerde yer almasını bir nebze kâr amacı olan bir müessese haline gelmesinin siyaseten üst konumda olmasından dolayı haksız rekabet oluşturacağını ileri sürmektedir. Bu yüzden vergilerin en uygun biçimde şekillendirmenin geliri arttırmanın en önemli unsuru olacağını belirtmektedir.
İbn-i Haldun’un iktisadi görüşlerinin özel teşebbüse önem veren liberal anlayışa yakın taraflarının olduğunu söyleyebiliriz. Ona göre ekonomik hayatın işlerliğine herhangi bir dayatma piyasayı alt üst etmektedir. Devletin iktisadi hayatın içerisinde bir tüccar gibi ortak olması geri dönüşü imkansız zararlarla müteşebbisleri etkilemekte ve bireyin iktisadi girişimlerine ket vurmaktadır.
1.3. Şehirlerde Fiyatların Oluşması Hakkında
Mukaddimede “Şehirlerde Fiyatların Oluşması Hakkında” faslının giriş paragrafında ‘Eğer bir şehir geniş ve büyük, nüfusu da çok olursa gıda gibi zaruri ihtiyaçların fiyatları ucuzlar, katık olacak şeyler, meyveler ve bunlar gibi tamamlayıcı maddelerin fiyatları ise yükselir. Eğer şehrin nüfusu az olursa durum tersine döner’ der.
Yukarıdaki paragrafta belirtildiği üzere, İbn-i Haldun’a göre şehirlerde fiyatların oluşumu, nüfus yoğunluğu ile açıklanmaktadır. Şehirlerde temel geçim maddeleri ve geçinme gereçleri yanında lüks tüketim maddelerine de ihtiyaç duyulmaktadır. Piyasa tebaanın ihtiyaç duyduğu tüm zorunlu ve lüks gereksinimleri barındırmaktadır. Fiyatların belirlenmesi bu süreçlerin sonucudur. Yani arz ve talebin kesişimi, etkileşimidir.
Şehrin nüfusunun artması her türlü zorunlu ve lüks olan maddelere olan ihtiyacı arttıracaktır. Nüfus artışı ile birlikte tebaanın ve üreticilerin gereksinim duyduğu ürünlerin üretimi için ortaya konan emeğin bütün halinde yüksek nüfusu olan şehirlerde temel ihtiyaç maddelerinin arzını arttıracağından fiyatlarda düşüş ortaya çıkacaktır.
Nüfusu az olan şehir veya küçük yerleşim yerlerinde ise bu durum tam tersi yaşanır. Küçük şehir ve yerleşimlerde işgücü de az olduğundan, gıda üreticisi konumda olanlar gıdayı yeterince bulunduramayacaklarını düşünüp, ellerinde tuttukları yiyecek maddelerini saklama yoluna gideceklerdir. Dolayısıyla küçük şehir ve yerleşimlerde de yiyecek maddelerinin fiyatları daha da yüksek olacaktır.
Fiyatların oluşumuna etki eden diğer faktör ise devlet tarafından konan vergilerdir. Mal ve hizmetlerin fiyatlarına, şehirlerde ve küçük yerleşim yerlerinde vergilerin konulması bu ürünlerin fiyatlarını bir kez daha artacak ve tebaa olumsuz etkilenecektir.
İbn-i Haldun düşüncesinde fiyatların normal şartlarda devletin içerisinde olmadığı iktisadi piyasa şartlarında kendiliğinden belirlenmelidir. Ona göre piyasaya dışarıdan yapılacak her türlü müdahale piyasanın kendi işlerliğini bozacaktır ve hem devlet hem birey bu durumdan olumsuz etkilenecektir.
Bu bağlamda iş bölümü ve uzmanlaşmanın şehirlerde daha dinamik olan bir iktisadi ortam ortaya çıkardığını belirten İbn-i Haldun, fiyatların bu iş bölümü ve uzmanlaşmanın yaygınlaşması ve gelişmesi sayesinde refah düzeyinde kaldığını belirtmiştir.
2. İKTİSADİ DÜŞÜNCE TARİHİNDE İBN-İ HALDUN VE BATILI İKTİSATÇILARIN KARŞILAŞTIRILMASI