Maliye Postası Dergisi
HASILAT ESASLI VERGİLENDİRME MEVZUATI HAKKINDA ÖNERİLER
Zeyneddin ÇETİN
Hasılat Esaslı Vergilendirme(HEV) uygulaması, iki alt yöntemden oluşmaktadır. Bunlardan ilki 2018 yılında çıkarılan 7104 sayılı Kanunla 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun (KDVK) mülga 38. maddesi yeniden ihdas edilerek "hasılat esaslı vergilendirme’’ yöntemi vergi mevzuatımıza dahil edilmiştir. Bu yöntemden yararlanabilecek sektör ve uygulanacak oranın belirlenmesi amacıyla 718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı(CBK) yayımlanmıştır. Konuyla ile ilgili usul ve esasları belirlemek üzere 25 Seri No’lu KDV Tebliği çıkarılmıştır. İkincisi ise, 7186 sayılı Kanunla 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) mülga 113. maddesi ihdas edilmiş ve "hasılat esaslı kazanç tespiti’’ yöntemi de ayrıca belirlenmiştir.
Bu yazımızda; hasılat esaslı vergilendirme sistemine ilişkin değerlendirmeler yapılarak, konuyla ilgili olan mükerrer ve farklı durumlar hakkında mevzuat yönünden önerilerde bulunulacaktır.
EV uygulama ile ilgili 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda herhangi bir düzenleme yer almamakta, Katma Değer Vergisi Kanunu’nda ve Gelir Vergisi Kanunu’nda bir takım düzenlemeler yer almaktadır. KDVK/38. maddesi ile GVK’nın 113. maddesi birlikte tetkik edildiğinde, iki alt uygulamanın büyük oranda aynı husus ve şartları içerdiği, birbiriyle bağlantılı ve ilişkili olduğu görülmektedir. Diğer bir değişle, hasılat esaslı vergilendirme uygulaması, her iki vergi türünü(KDV ve gelir/kurumlar vergisi) aynı nitelikte ilgilendirmektedir.
Kanaatimizce; her iki Kanunda HEV sistemine dair yer alan ana hususların, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda yer alması, salt KDV’yi ilgilendiren hususunların KDV Kanununda, gelir/kurumlar vergisini ilgilendiren hususların ise Gelir Vergisi Kanununda yer alması gerektiği düşünülmektedir. Bu açıdan konunun yöntembilim açısından değerlendirildiğinde, uygulamanın bir bütünlük arz etmesi açısından KDVK’nın 38. maddesi ile GVK’nın 113. maddesinin yeniden düzenlenmesi, bu maddelerde yer alan aynı hususların 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda ihdas edilecek bir maddeyle düzenlenmesi gerektiği düşünülmektedir. Buna ilişkin gerekçelerinizi maddeler halinde ifade edecek olursak;
1-Her iki yöntemi de seçmek ihtiyaridir. Her iki kanunda ‘’…talep etmeleri halinde…’’ şeklinde ifadeler yer almaktadır. Ancak bu uygulamaya geçenlerin, bir vergi türünden tercihi kullanmak diğer vergi türünden kullanmamak gibi bir durumu söz konusu değildir. Talep hususu, aynı anda her iki Kanunu da ilgilendirmektedir. Bu bir usul tercihi olduğundan, konunun 213 sayılı Kanun’unda belirlenmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
2-İki yıl geçmedikçe bu usulden çıkılamayacağına dair her iki kanunda aynı düzenleme bulunmaktadır. Dolayısıyla bu usulden çıkma süreleri aynı olduğundan, bu durumun da usul kanunu ile belirlenmesinin daha uygun olacağı değerlendirilmiştir.
3-KDVK’nın 38. maddesinin başlangıcı ‘’ Ticari kazancı işletme hesabı esasına göre tespit edilenler ile mesleki kazancı serbest meslek kazanç defterine göre tespit edilenlerden Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen sektör ve meslek grupları kapsamında yer alanlar, talep etmeleri halinde’’dir.718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararına göre, 10/7/2004 tarihli ve 5126 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile 3/7/2005 tarihli 5393 sayılı Belediye Kanunu kapsamında belediyeler tarafından ruhsat verilen, toplu taşıma hatlarını kiralayan, toplu taşıma hizmetinin hizmet satın alma yollarıyla yerine getirilmesi halinde bu hizmeti sunan ve gelirlerinin tamamını elektronik ücret toplama sistemleri aracılığıyla tahsil eden otobüs işletmelerinin (belediyelerin otobüs işletmeleri ile doğrudan veya dolaylı olarak sermayesinin %51 veya daha fazlası belediyelere ait şirketler hariç) münhasıran il sınırları içinde, otobüsle (sürücüsü dahil en az on sekiz oturma yeri olan) yapmış oldukları toplu taşıma faaliyetlerinde bulunan bu usulden yararlanabilir. GVK’nın 113. maddesinin başlangıcı ise, ‘’Şehir içi yolcu taşımacılığı faaliyetinde bulunan ve bu faaliyetlerinden kaynaklanan hasılatlarının tamamını elektronik ücret toplama sistemleri aracılığıyla elde eden mükelleflerin talep etmeleri halinde’’ dir.
Konuyla ilgili düzenlemelere bakıldığında, yararlananlar açısından ilk etapta KDVK ile GVK arasında bir uyumsuzluk olduğu ancak 718 sayılı CBK’da dikkate alındığında, yararlanacak sektörün aynı olduğu görülmektedir. GVK’daki düzenlemeye göre, bu uygulamadan sadece bir sektör yararlanabilir. Ancak KDVK’daki düzenlemeye göre CBK ile farklı sektörler bu sisteme dahil edilebilmektedir. İleride CKB ile bu yönde bir tasarrufta bulunulması halinde GVKda bir mevzuat değişikliği yapılmasının zorunlu olacağı da düşünülmektedir.
4-GVK’nın 113. maddesine göre bu yöntemden sadece tek bir sektör yararlanabilmektedir. Bu yöntemin farklı sektör ve meslek grupları için de geçerli olması hususunda Cumhurbaşkanına, 3065 sayılı Kanun’unda yetki verildiği halde 193 sayılı Kanun’unda sektör ve meslek grupları belirleme hususunda yetki verilmediği görülmektedir. Dolayısıyla aynı konu hakkında yetki ve yetkisizlik halinin bulunduğu görülmekte olup, bu konunun da Vergi Usul Kanunu ile düzenlenmesi gerektiği düşünülmektedir.
5-Cumhurbaşkanına, her iki Kanunda belirlenen oranı değiştirme(artırma veya düşürme) yetkisi verilmiştir. Bu yetki hususunun da usul kanununda belirlenmesi gerektiği kanaatindeyiz.
6-Her iki Kanunda, bu usulden gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin yararlanabileceği ifade edilmiştir. Burada da bir mükerrerlik söz konusudur. Bu mükerrerliğin 213 sayılı VUK’ da yapılacak bir düzenleme ile giderilebileceği düşünülmektedir. Ayrıca bu ibarelerin KDV Kanunu’nda olmasının bir anlamı da bulunmamaktadır.
7-Bu uygulamaya ilişkin olarak, Gelir Vergisi Kanunu’nda hangi hallerde şartların ihlal edileceğine ilişkin düzenleme yer almakta ancak bu uygulamaya ilişkin KDVK’da herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Öte yandan ihlal halleri olarak belirlenen belge almama veya vermeme hususları ile ilgili 213 sayılı VUK’daki düzenlemelere atıf yapılmaktadır. Dolayısıyla sadece Gelir Vergi Kanunu’nda yer alan ihlale ilişkin bu düzenlemenin de, toplu olarak usul kanununda yer alması gerektiği düşünülmektedir.
8-KDVK’nın 38. maddesinde ve aynı Kanunun 25 Seri No’lu Tebliğ’inde gelir/kurumlar vergisi matrahının belirlenmesinde hesaplanan KDV, indirilecek KDV ve ödenecek KDV ile giderlerin ve maliyetlerin dikkate alındığı görülmüştür. Ancak GVK’nın 113. maddesi ile getirilen yeni düzenlemeye göre, hasılat esaslı kazanç tespiti yönteminde gelir/kurumlar vergisi matrahının hesaplanmasında bu kalemlerin hiçbirisinin dikkate alınmaması gerekmektedir. Bu yöntemle gelir/kurumlar vergisi matrahının hesaplamasına yönelik düzenlemenin KDVK da yapılmış olması, yapılan bu düzenlemenin GVK’daki düzenlemeye ters ve çelişkili olması nedeniyle, konuyla ilgili KDVK ve dolayısıyla 25 No’lu Tebliğde yer alan hususların ayıklanması gerekmektedir. KDV’yi ilgilendiren hesaplama yönteminin ilgili Tebliği’nde kalması, gelir/kurumlar vergisi matrahının hesaplamasına yönelik düzenlemenin ise yeni çıkarılacak Gelir Vergisi Kanunun Tebliğinde işlenmesi gerektiği düşünülmektedir.
9-Katma Değer Vergisi Kanuna göre hasılat esaslı vergilendirme uygulamasından münhasıran şehir içi yolcu taşımacılığı faaliyetinde bulunan mükellefler yararlanabilir. Ancak Gelir Vergisi Kanuna göre hasılat esaslı kazanç tespitinden şehir içi yolcu taşımacılığı faaliyetinde bulunan mükellefler bulunabilir. Şayet mükellefler, münhasıran bu faaliyette bulunmaması halinde hasılat esaslı vergilendirme usulünden yararlanamaz ama hasılat esaslı kazanç tespiti usulünden yararlanabilir. Burada da paralel bir düzenleme olması açısından hasılat esaslı vergilendirme uygulamasının sistem olarak bir bütün olarak dikkate alınmasının daha uygun olabileceği düşünülmektedir.