Maliye Postası Dergisi
EKONOMİK VİRÜS: “KORONA”
Selçuk Turgay AZAK
1. GİRİŞ
Dünya ekonomisinde ortaya çıkan 1929 büyük ekonomik bunalımı, 1973 petrol kaynaklı ekonomik kriz ve 2008 küresel ekonomik kriz, liberal sistem ve piyasa mekanizmasının ekonomide dengeyi sağlamaya her zaman yetmeyeceğini göstermiştir.Anılan krizlerin ekonomilere olumsuz etkilerini azaltmak ve sonrasında da ortadan kaldırmak için hükümetler tarafından yapılan desteklemeler ve yasal düzenlemeler çözüm olarak piyasaya sunulmuştur ve her krizden sonra çözüm amaçlı farklı iktisadi anlayışlar ortaya çıkmıştır.
1929 büyük ekonomik bunalımından sonra Keynesyen anlayış meşhur olurken, 1973 petrol kaynaklı ekonomik krizinden sonra da Monetarist (Parasalcı) anlayış ortaya çıkmıştır. 1929 büyük ekonomi bunalımından önce pür piyasa ekonomisi ve devletin ekonomideki rolünün minimize edildiği bir düzen hâkim iken, anılan krizden sonra devletin ekonomide rol alması gerektiği görüşü ortaya çıkmıştır.
1973 petrol kaynaklı ekonomik krizden sonra ortaya çıkan stagflasyon(1) olgusu, devletlerin maliye politikası uygulamasının tek başına çözüm olamayacağını, bu sebeple kurala bağlı para politikasının uygulanmasının daha doğru olacağı fikrini ağır bastırmıştır.
2. KONJONKTÜREL DALGALANMALAR VE İKTİSAT OKULLARI
Dünya ekonomilerine baktığımızda konjonktürel dalgalanmalar, piyasa mekanizmasının ve ekonominin en gelişmiş olarak anıldığı ülkelerde dahi ortaya çıkmaktadır. Peki, nedir bu konjonktürel dalgalanmalar?
Konjonktürel dalgalanmalar ekonomide oluşan faaliyetlerin nicelik olarak değişmesidir. Bu değişim; üretim, tüketim, tasarruf, yatırım, istihdam, fiyatlar genel füzeyi, ticaret gibi makroekonomik göstergelerin farklılaşması ile ortaya çıkar. Bu dalgalanmaların temel sebebi arz ve talepte meydana gelen uyumsuzluklardır. Bu uyumsuzluğu da ortaya çıkaran dünyada meydana gelen ekonomik, siyasi, askeri, sosyal ve sağlık alanlarındaki gelişmelerdir.
Konjonktürel olarak daralma dönemlerinde üretim (arz) ya da tüketim (talep) unsurlarında zayıflama meydana gelmekte bu zayıflama domino taşı gibi diğer makroekonomik göstergeleri etkilemektedir. Örneğin talep düşüşü, arzın düşmesini; arzın düşmesi yatırım ve istihdamın düşmesini ve beraberinde ticaret hacminin zayıflamasını beraberinde getirecektir. Bu dönemde hükümetler ekonominin zayıf karnını desteklemeye yönelik müdahaleler yapacak ve bu kötü zinciri kırmaya çalışacaktır. Bu zincir kırıldığında daralma yerini canlanmaya bırakabilecektir. Bu daralma ya da canlanma ile ülkenin geliri de bu durumlarla orantılı değişim gösterecektir.
2.1. Yeni Klasik İktisat Okulu ve Keynesyen İktisat Okulu
Robert Lucas; Yeni Klasik İktisat akımına mensup olup konjonktürel dalgalanmayı: “gayri safi milli hasılanın her defasında birbirinden farklı periyot ve genişlikte trendden sapması” olarak nitelendirmektedir.(2) Bu okulun en önemli temsilcisi Lucas’ın tanımına yer verdikten sonra bu konuda ilk sistematik çalışma yapan Keynes’i detaylı bir şekilde ele alalım.
Konjonktür kavramına yönelik ilk sistematik adım, John Maynard Keynes tarafından kaleme alınan Genel Teori adlı eserin ‘‘Notes sur le Cycle Economique (Konjonktürel Dalgalanmalar Üzerine Notlar)’’ adlı alt başlığında ifade edilmiştir. Söz konusu bölümde Keynes konjoktürel dalgalanmaların daralma süreciyle ilgilenmiştir. Keynes, ekonomilerde meydana gelecek daralmayı genel olarak toplam talepte meydana gelen dalgalanmalara, özel olarak ise yatırım harcamalarındaki dalgalanmaya bağlamıştır.
Keynes, iktisadi analizlerini kısa dönem aralığında gerçekleştirmiştir. Kısa dönemde üretim teknolojisinin ve tekniğinin değiştirilemeyeceği varsayımı altında ekonomide dengeyi toplam talebin yani harcamaların belirleyeceği görüşünü benimsemiştir. Diğer taraftan ekonominin Klasik İktisat(3) anlayışın benimsediği gibi tam istihdamda olmadığı, yani eksik istihdamda(4) olduğu ve ekonomide tam istihdama ancak devletin aktif bir maliye politikası uygulaması suretiyle yaklaşılacağı ifade edilmiştir. Yani şöyle düşünün; bir ekonomide 100 elma varken, piyasada 80 adedi satılacak kalan 20 adedin satılamaması ekonomide durgunluğa sebep olacak ve bunu engellemek için devlet kalan 20 adedi alarak ekonomideki durgunluğu ortadan kaldıracaktır.
Keynes özellikle yatırım harcamalarının faiz oranlarından ziyade beklentilere ve psikolojik etkilere bağlı olduğunu ifade etmiştir. Keynes yatırım harcamalarının bir önceki cümlede ifade edildiği üzere objektif etkilerden daha çok sübjektif etkilere bağlı olduğundan hareketle bu harcamaların asla pür piyasa mekanizmasına terk edilmemesi gerektiğini vurgulamış ve devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini savunmuştur. Çünkü yatırım harcamalarının ekonominin hem arz tarafını hem de talep tarafını etkilediği düşünüldüğünde, bu husus yatırım harcamalarını ekonomik dalgalanmaların başrol oyuncusu haline getirmektedir.
Yanı sıra Keynes, fiyatlar genel seviyesinde meydana gelen değişmeleri, iktisadi analizleri oluştururken ihmal etmiştir bir diğer deyişle sabit tutmuştur. Yani Keynes, enflasyon ya da deflasyon gibi iktisadi sorunlarla hiç ilgilenmemiştir. Filhakika, 1970’lerden sonra ortaya çıkan iktisadi gelişmeler ışığında, Keynesyen analizler ve savunulan politikalar dünya ekonomi gündemine giren stagflasyon için yetersiz kalmış ve bu sebeple Monetarist (Parasalcı) görüş ön plana çıkmış, Keynesyen anlayış ikinci plana atılmıştır.