Diğer Haberler
Borçlanma İle Hayatlar 12 bin, Gerçekler 2 bin TL
Her geçen gün ödenemediği için varlık yönetim şirketlerine devrolan batık kredi bakiyesi artıyor. Son verilere göre varlık yönetim şirketlerine satılan tahsili gecikmiş alacak rakamı sadece bu yıl için 6.5 milyar TL. Bu rakamın sene sonunda 9 milyar TL’ye ulaşması bekleniyor. Hayat Varlık CEO’su Hilmi Güvenal’a göre bakiye artışının yanında borçlu sosyolojisinde alarm veren bir değişim var. Bundan 10 yıl önce ‘borçlu olan marjinal’ sayılırken bugün ‘borcu olmayan marjinal’. Üstelik, artık daha fazla ‘borçluysam ne olacak?’ bakış açısıyla yaşayan ve binlerle ifade edilen bir kesim var. Bu kesimin de analiz edilmiş bir profili var. 37 yaşında, erkek... Tek bir yere değil, birden fazla kuruma borçlular. Yaşanan kısır döngüden kurtulmak için eşlerini veya kardeşlerini de borçlandırıyorlar. Aylık gelirleri aslında 2 bin 300 TL ama yaşadıkları hayat 12 bin TL. Hilmi Güvenal, “Bu gidişle borçlu yaşamak Türkün DNA’sını bozacak. Toplumun girişimci ruhu zedelenecek” tespitini yapıyor.
‘Ayın karanlık yüzü’
Hilmi Güvenal, varlık yönetim şirketlerine devrolan tahsili gecikmiş alacakları ‘ayın karanlık yüzü’ olarak tanımlıyor. Ayın karanlık yüzünde temas kurulan kesim, toplumun yoksul kesiminden elit kesimine doğru da yükseliyor. Borçlu tek bir yere değil birçok yere ödeme yapamaz hale geliyor. Kadınlar, eşleri, babaları, kardeşleri için borçlandıkları rakamları ödeyemiyorlar. Hal böyle olunca bu defa Hayat Varlık CEO’su Hilmi Güvenal’ın borçlanmada temiz toplum çağrısı var. Bugün sistemde, tahsili gecikmiş alacaklar ‘oransal’ olarak bakıldığında yüzde 3, yüzde 4’lerle ifade edildiğinde korkutmuyor. Ama canlı krediden batık krediye intikal devam etse de ‘hızı düştü’ gözüyle değerlendiriliyor. Bu da analiz yaparken hepimizin içine su serpiyor.
Hilmi Güvenal, sosyolojik olarak “Ekonomisi korkutmuyor ama sosyolojisi korkutuyor” dediği değişimi ise 2008 mortgage krizine dayandırıyor. Onun için de “Bu değişim sadece Türkiye’de değil” vurgusunu yaparak şu değerlendirmeyi yaptı: “O dönemde hatırlarsanız ABD kamuoyunda bu ‘Wall Street’in açgözlülüğünün bir sonucudur, ben borçlu değilim onlar hırsız’ algısı oluştu. Türkiye’de eleştiriler bankaların kârı üzerinden yapılıyor. Borçlu sayısı arttıkça, artık rakamlar binlerle milyonlarla ifade edilmeye başlandı. 7 milyon borçluya ulaştığımız an, iş marjinal olmaktan çıktı. Borç veren tarafa baktığınızda da kredi verme, pazarı büyütme kaygısının hakim olduğunu görüyorsunuz. ‘Genç, ileride öder’ denilen borçluyla bu defa ortalama 3-5 sene ihtilafl ı bir dönem yaşıyorsunuz. Dikkatinizi çekerim, tek bir yere de borçlu değiller. Su, elektrik, kira, kredi derken işin ucu kaçmış. Genciz, güzeliz her şeye sahip olmak istiyoruz. Hesapladık, Y kuşağı dediğimiz 2-3 bin TL kazanan gençlerin yaşamaya çalıştığı hayatın realitesi aylık 12 bin TL kazancı işaret ediyor.”
“Yılı 9 milyar TL’lik alacak satışı ile bitiririz”
2016 yılında 59 milyar TL olan tahsili gecikmiş alacak bakiyesi bu yıl 63 milyar TL’ye kadar geldi. Şimdiye kadar 6.5 milyar TL’lik varlık yönetim şirketlerine satış oldu. Bu sene yıllık satış rakamının 8 milyar TL olması bekleniyordu ama Güvenal, yılı muhtemelen 9 milyar TL’lik alacak satışı ile bitireceklerini varsayıyor. İşin ‘miktarsal’ boyutu böyle… ama borçlu sayısı açısından baktığınızda bu defa karşınızda milyonlar var. Rakamları üst üste koyduğunuzda icra dosyalarının 25 milyonu bulduğunu belirten Güvenal, bu sayının tahminen 7 milyon insanı ilgilendirdiğini hesapladıklarını söyledi. 7 milyon kişinin 3 milyonu ise bankalar başta olmak üzere finansal kesime borçlu. Bu rakamın 1.5 milyonu ise şu anda varlık yönetim şirketlerine devrolmuş durumda. Kalan 1.5 milyonu ise hala bankalarda. Güvenal, yıl sonuna kadar 1.5-1.5 milyon dengesinde ağırlığın varlık yönetim şirketleri lehine bozulacağını öngörüyor. Varlık yönetim şirketleri ise aslında şimdiye kadar 2 milyon borçluyu devralmış. Toplamda 700 bin dosya tekil kişi olarak bakıldığında 500 bin kişinin borcu tahsil edilmiş.
Güvenal’ın “Beni korkutan da bu” dediği nokta karşıda kalabalıkların olması. Onun için Güvenal,şu değerlendirmeyi yapıyor: “Gençlerin, borçluluğu bu kadar içselleştirmesini toplum açısından sıkıntılı buluyorum. Bu toplumun ciddi bir dinamizmi var. Fakat bu kadar borçlu yaşamanın Türk’ün DNA’sını bozacağını düşünüyorum. Çünkü borç her zaman önünüze çıkıyor. Borçluluk girişimcilikten artmıyor. İnsanların daha lüks yaşama isteğinden artıyor. Bireysel kredi alırken gençlerin istek-ihtiyaç dengesini kuramadığını görüyoruz.”
Güvenal, işin bir tarafında finansal okur-yazarlık eksikliği varsa diğer tarafında da kreditörün daha sorumlu davranmasının kurala bağlanması gerektiğini vurguluyor. O nedenle de İngilizlerin ‘aff ordability’ – ödeme gücü prensibinin Türkiye’de de işlemesi gerektiğini belirtiyor.
“Borç verenin, ‘karşı taraf bu krediyi ödeyebilir mi?’ süzgecini biraz daraltması lazım” diyen Hilmi Güvenal, şöyle konuşuyor: “İngilizler ‘krediyi ödeyeceğinden emin değilsen, veremezsin’ diyor. Ödeme gücü prensibini getirmek lazım. Bu şu demek; banka kredi vermek için maaş bordrosunu istediğinde, sabit giderlerini de soracak. Kirasını, faturasını, çocuğunun okul taksitini ödedikten sonra aldığı krediyi ödeyebilme kapasitesini de inceleyecek. Herkese ‘gelirinize göre mi yaşıyorsunuz?’ hatırlatmasını yapmalıyız. Bunu da yapacağımız ilk durak, krediyi istediği yer. Gelirinden sabit giderlerini düştüğümde kalan kısım ile bu krediyi ödeyebilir denilmeli. Bu ilk etapta, kişinin o krediyi almamasına neden olabilir ama şahsi bütçe disiplini getirir. ‘Atomu parçalayacağım’ diye kredi çekmek isteyen girişimciden, bankanın kapısını çaldığında fizibilite istiyoruz. Neden, 24 ay vadeli ihtiyaç kredisi isteyen bireylere aynı soruyu sormuyoruz. Üstelik bunu sadece bireylere değil mikro ve küçük işletmelere de yaymalıyız. İhracat yapan bu testten geçer. Vatandaş o kadar farklı yerlerden borçlanabilmiş ki…”
Kaynak:https://www.dunya.com/sirketler/hayatlar-12-bin-gercekler-2-bin-tl-haberi-393989