Maliye Postası Dergisi
AZAMİ % 5 ORANINDA VERGİDEN İNDİRİLEBİLİR OLAN BAĞIŞ VE YARDIMLARDA KISTAS SORUNU
Erdoğan ARSLAN
I-GENEL BİLGİ:
1.Gelir Vergisi Kanunumuz, gerçek kişilerce elde edilmiş olan gelirin safi tutarını vergilendirme konusu yapmıştır.Bu anlamda bir gelirin vergilendirilmesinde mükellefin kişisel olarak yapmış olduğu bağış ve yardımlar, gelirin (hasılatın) elde edilmesi ile ilgili olarak gider mahiyetinde olmadığı için ilke olarak vergi matrahının saptanmasında hasılattan gider olarak indirilemez.Bununla birlikte vergi yasalarımız kamuya yararlı faaliyetlerin teşviki bakımından bazı kamu kurumlarına ve kamuya yararlı faaliyette bulunan tüzel kişilere yapılmış olan bağış ve yardımların, belli ölçüler içinde olmak ve belirli şartları da ihtiva etmek kaydıyla gelirin vergilendirilmesinde vergi matrahının saptanmasında beyan edilen gelirden indirilebilecek bir indirim unsuru olmasını benimsemiştir. Öyle ki bazı hallerde bu mahiyette yapılacak indirim ölçütü, yapılan bağış ve yardımlara ilişkin tutarın bütününü kapsamıştır.Aynı şekilde özel kanunlar uyarınca da yapılmış olan bağış ve yardımların vergilendirmede indirim unsuru olarak benimsenmiş olduğu düzenlemeler de bulunmaktadır.
2.Bağış ve yardımların beyan edilecek gelirden indirimi, gelir vergisi beyannamesinde gelir vergisi matrahının saptanması esnasında beyanname ile bildirilecek net (safi) tutardaki istisnalardan arındırılmış gelir unsurlarının toplamı üzerinden yapılır.Bağış ve yardımların indirimi, kurumlar vergisi matrahının saptanması esnasında kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla beyan edilecek kurum kazancından indirilerek gerçekleştirilir. Bu belirlemeler vergi yasalarımızın ilgili hükümlerinde yapılmıştır.
3. Bağış ve yardımların indirimi, mükellefin vergiye tabi olan kazançlarının bir kısmını ayırıp ayrılan bu tutarın indirimi kabul edilen kamu kurumlarına doğrudan karşılıksız olarak aktarılması ve bu kurumların kamuya yönelik hizmetlerinin finansmanında kullanılması gayesine matuftur. Bu anlayış nihayetinde vergiler de kamu kurumlarınca üretilen kamusal hizmetlerin finansmanını sağlamak için tahsil edilmesi düşüncesi ile paralellik taşımaktadır. Aralarındaki tek fark, vergilerin genel anlamda kamu finansmanının, indirime tabi bağış ve yardımlarda ise doğrudan özel olarak somutlaşmış, belirli kamusal mal ve hizmetlerin sağlanmasına yönelik olmalarıdır. Ancak bu fark, ortaya koydukları sonuçları itibariyle kamu bütçesinin formasyon ve ilkelerini tahrif etmesi bakımından çok önemlidir ve ayrıca hem plansız programsız olarak yapılmış kamunun bir harcamasını ifade etmesi bakımından sakıncalıdır hem de vergi geliri tahminlerinde dikkate alınan bir gelirin tahsilinden de vazgeçilmiş olması nedeniyle vergi idaresinin gelir hedeflerini çarpıtabilmektedir.
4.Bağış ve yardımlar nihayetinde gerçek veya tüzel kişiler arasında gerçekleşen bir servet transferidir. Bu nitelikteki servet transferi, gelir vergisinin konusunu teşkil etmez ama veraset ve intikal vergisi yönünden de KDV yönünden de verginin konusuna girer. Veraset ve intikal vergisinin mükellefi, bağış ve yardımları kabul eden şahıslardır.Ancak kamu kurumları ve kamu kurumu gibi değerlendirilen vakıf ve dernekler bu vergiden muaftırlar. Aynı şekilde KDV’nin mükellefi, mal tesliminde bulunan işletmelerdir ama bu mükelleflerin bu tür teslimleri de KDV’den müstesna tutulmuştur.Sonuçta kamu kurumlarına ve kamu kurumu gibi değerlendirilen vakıf ve derneklere yapılan bağış ve yardımlar tamamen vergilendirme alanı dışında bırakılmışlardır.
5.Elbette bağış ve yardım yapma tasarrufu, kişilerin mutlak olarak bir kazanç elde etmiş olmalarına bağlı değildir. Türk Borçlar Kanununda düzenlenen bağışlama sözleşmesiyle bir kimse mal varlığının tamamını veya bir kısmını teberru kastıyla yani bir karşılık beklemeksizin diğer bir kimseye devreder veya devretmeyi taahhüt eder.Buna göre bağışlama işlemi, ilke olarak elde edilen bir gelirden ziyade genelde sahip olunan malvarlığından yapılmaktadır. Ancak bağışlama yapacak kişinin bağışının geçerli olabilmesi için o kişinin hukuken fiil ehliyetine sahip olması gerekir. Dolayısıyla bir gerçek ya da tüzel kişinin mülkiyetinde bulunan nakit ya da mal cinsinden olan varlığını, bu kişi nakdi olarak veya mali borçla (kredi ile) almış olsa dahi bağışlayabilir, hukuken bu nitelikte bir bağışlamaya engel olan bir durum yoktur. Ancak bazı hallerde üçüncü şahısların alacaklarının korunması bakımından borçlu olanların yaptığı bağışlar hükümsüz sayılabilmektedir.
6.Türk Ticaret Kanunu ticari işletmelerin bağış ve yardımlarda bulunup bulunmamalarına ilişkin doğrudan bir düzenlemeye sahip değildir. Bununla beraber Kanun, özellikle anonim şirketlerde pay ihracından elde edilmiş olan emisyon (ihraç) primlerinin, hayır amaçlı ödemeler için kullanılmamış bulunan kısmının, genel nitelikli yasal yedek akçe tutarlarına eklenmesini öngörmüştür. Bu hükümde geçen hayır amaçlı ödemelerin, şirketin yapmış olduğu bağış ve yardımlara işaret ettiği açıktır. Bununla beraber bu hükmün, pay senetlerinin ihracında pay senedi nominal bedelinin üzerindeki bir değerin elde edilmesini ifade eden emisyon primleri ile sınırlı imiş gibi bir içeriğe sahip olduğu da anlaşılmaktadır. Sermaye Piyasası Kanunu ise, halka açık ortaklıkların bağış yapılabilmesi için esas sözleşmelerinde bağış yapabileceklerine dair bir hükmün bulunmasını aramıştır. Aslına bakılırsa kimlere ne kadar tutarda bağış yapılabileceğine ilişkin olarak tüzel kişiliğin esas sözleşmesinde bir hükmün bulunması yaklaşımı, tüzel kişiliğin fiil ehliyeti sınırlarının yazılı olarak kurala bağlanması bakımından tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri için de geçerli olmalıdır. Aksi takdirde yönetimlerin keyfi tavır ve tutumlarına konu yapılabilir.
II- BEYAN EDİLECEK GELİRİN VE KURUM KAZANCININ %5’İ KADAR İNDDİRİLEBİLECEK OLAN BAĞIŞ VE YARDIMLARIN TUTARININ BELİRLENMESİ
7.GVK, kamu idarelerine veya kamu yararına çalışan dernek ve vakıflara yapılacak bağış ve yardımlarının indirimini, gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilecek toplam yıllık gelirin %5’ini (kalkınmada öncelikli yöreler için %10’unu) aşmamak üzere belirlemiştir. Bu yasa kuralı, mükellef tarafından yapılan bağış ve yardım tutarlarının vergilendirme kapsamı dışında tutan kısmın indirimini, mükellefin “beyan edilen gelir” kavramı üzerine inşa etmiştir. Buna göre mükellefin beyan edilecek bir geliri varsa, vergilendirilecek bu gelirin %5’i kadar kısmı beyan edilecek bu gelirden indirim konusu yapılabilecektir. Ancak bu anlayışta, “beyan edilecek gelir” kavramı, bağış ve yardımların indiriminde, indirim öncesi ve sonrası beyan edilecek gelir tutarı kavramı itibariyle ikili anlam içerdiğinden bir zafiyet taşıdığı da söylenebilir. Sorun, beyan edilecek gelir kavramının hangi anlamda kullanıldığının belirsiz olmasıdır. Hükümde beyan edilen veya edilecek gelir kavramının, beyan yoluyla vergilendirilecek gelir vergisi matrahı anlamında kullanılmadığı açıktır. Aksi takdirde belirtiğimiz verginin matrahının saptanmasında belirsizlik/ikilem yaşanır. Nitekim Vergi İdaresi beyan edilen gelir kavramını, vergiden indirim konusu yapılacak şahıs sigorta primlerinin indiriminde, yıllık gelir vergisi beyannamesinde yer alan indirimler ve geçmiş yıl zararları düşülmeden önceki tutar olarak açıklamıştır.Aynı açıklama Vergi İdaresinin 2023 yılı ‘Vergi Mevzuatı Yönünden Bağışlar ve Yardımlar Rehberi’nde de tekrarlanmıştır. Dolayısıyla Vergi İdaresi beyan edilen gelir kavramını, vergilendirilecek (7) gelir unsurunun (ticari, zirai ve mesleki kazançlar, ücretler, menkul ve gayrimenkul sermaye iratları ve diğer kazanç ve iratların) safi tutarlarının (cari dönemde zararla sonuçlananlar dâhil) bildirimi şeklinde anlamaktadır. Bu kapsamda vergiden müstesna gelirler, zaten beyan dışında kalmaktadır. Buna göre (7) gelir unsuru içindeki zarar ve kârlar birbirinden mahsup edilecek, ortada müspet kâr kalmışsa bu kâr beyan edilen gelir olarak azami %5’lik bağış ve yardımların tutarının indiriminde kullanılacaktır.